Bir dönem Fenerbahçe’de forma giyen ve sarı-lacivertli kulübün efsanesi haline gelen Cemil Turan, Gökçe Futbolist’e konuştu.
Kariyeri ve yaşantısıyla ilgili özellikle genç sporculara örnek olacak Turan’ın röportajı, hayat kurtarıcı bilgiler sunuyor.
“FUTBOL HAYATIMDA ŞANSLI BİRİ OLDUĞUMU SÖYLEYEBİLİRİM”
Gökçe Futbolist: “Kaptan, herkes Arda Güler’in genç yaşta yakaladığı olgunluğu konuşuyor. Sen de genç yaşta şöhreti yakaladın. Futbola Rumelikavağı’nda başladın ve sonrasında Sarıyer’e geçtin. Sarıyer’e başlangıç hikâyeniz nasıl gerçekleşti?”
Futbol hayatımda şanslı biri olduğumu söyleyebilirim. Ortaokulda okurken Sarıyer genç takımının seçmeleri vardı. O gün okulda imtihanım vardı. İmtihanı bırakıp seçmelere katıldım ve Sarıyer genç takımına girdim. Rumelikavağı’ndan sonra Sarıyer’deydim ve ilk sezonda başarılı maçlar çıkararak dikkatleri üzerimize topladım. Sarıyer A takımı kötü bir sezon geçiriyordu. Samim Emek, başkana “Kavak’tan gelen Cemil’i izleyin” dedi. Alibeyköy-Sarıyer maçında 5 gol attım ve başkan beni A takımına aldı.
BİRÇOK KULÜP PEŞİNDEYDİ
“Arda’nın teknik ve psikolojik destek aldığından bahsettik. Sen de 16 yaşında Sarıyer A takımındaydın. Hiç zorluk yaşamadın mı?”
Tabii ki yaşadım. İlk deplasmanıma “Annemden izin almam lazım” diyerek gitmemiştim. Kaptanımız Ruli (Stavra Trplovic) bana “Cemil genç takımda nasıl oynuyorsan burada da öyle oyna. Hata yapabilirsin, moralini bozma. Ben bu takımın kaptanıyım, kimse sana kızamaz. Cemil gibi oyna” dedi. Bu sözlerle çok daha rahat oynamaya başladım ve A takımının değişmez oyuncusu oldum. Ardından birçok kulüp peşindeydi. Üç büyükler seni takımlarında görmek istiyordu. Metin Oktay seni Galatasaray’a almak için bizzat devreye girdi. A takımda 2 sezon geçirdim ve Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş ve İstanbulspor beni transfer etmek istiyorlardı. Bir gün plajda Metin Oktay belirdi. “Bu 10 numara senin, seni Galatasaray’a almak istiyorum” dedi. Metin Ağabey’in evinde kaldım, Çeşme’ye gittik. Ama başkanımızla anlaşamadılar, ben de saygımdan Metin Ağabey’in yanından ayrıldım. İstanbul’a dönüşüm iki gün sürdü. Metin Ağabey bana küsmüştü ama sonra barıştık. Çok sevdiğim bir ağabeyimdi.
“PARA KONUŞMAK SAYGISIZLIKTI”
“Üç büyüklere değil İstanbulspor’a transfer oluyorsunuz? Neden gerçekleşmedi bu transferler? Ya da İstanbulspor’a nasıl gittin diye sorayım?”
Öncelikle o zamanlar transfer döneminde futbolcuların para konuşması büyüklerine saygısızlık olarak görülürdü. Başkanımız Selahattin Ağabey benim babam gibiydi. Oğlu vardı Haluk. Başkan oğlundan çok severdi beni. Beni bir evladı olarak görürdü. Ben de ona kendimi bir evlat gibi adamıştım. İşte o dönem bana transfer teklifiyle gelen Metin Ağabey’e de diğer kulüplerin temsilcilerine de hep şunu söyledim “Selahattin Ağabey’le konuşun. O nereye gönderirse ben oraya giderim. Benim başkanın kararı dışında bir şey yapma hakkım yok.
İzmir dönüşü İstanbul’a geldim. Başkanın yazıhanesini arıyorum, dernekleri var arıyorum, Selahattin Ağabey telefonlarıma çıkmıyor. Kulüpte başkanın sağ kolu vardı; Caner Ağabey. Başkanın çok güvendiği bir isimdi muhasebe müdürlüğünü yapıyordu. Caner Ağabey “Cemil, başkan sana çok kızgın. Seninle konuşacağını düşünmüyorum’ dedi. Ben bunu duyunca “Hemen geliyorum ağabey’ dedim. Başkan o zamanlar Osmanbey’de Esnaflar Derneği’nde. Derneğe geldim suratıma bile bakmadı. “İmza attın mı?” dedi. “Ben senin sözünden çıkmam başkanım. Hiçbir yere imza atmadım” dedim.
“30 BİN LİRAYA SARIYER’E İMZA ATTIM”
Biz konuşurken 2-3 dakika geçmemişti ki İstanbulsporlular geldi. İstanbulspor’un menajeri rahmetli Turan Ağabey, kaleci Yılmaz Ağabey, santrafor Yıldırım Ağabey. Yani beni transfer etmek için yalnızca menajerleri değil İstanbulspor’un futbolcuları da oraya gelmişlerdi. Başkan aynen şu cümleyi kullandı “Cemil sizindir, alın gidin”… Ben de tabii hiç ağzımı açmadan onlarla gittim. Günlerden pazar günüydü, o akşama Yeşilköy’de otelde onlarla kaldım. Ertesi sabah da İstanbulspor’la mukaveleyi imzaladık. Kaç para alacağım, ne kazanacağım konusunda tek kelime etmeden imzayı atmıştım. Yalnızca şunu söyledim “Ben Sarıyerspor’da Cemil oldum. Genç takımından itibaren bana sahip çıktılar. Sarıyer’in hakkını vermenizi istiyorum” İstanbulspor o dönem için iyi bir para olan 3 bin lirayı Sarıyer’e verdi. Böylece İstanbulspor hayatımız başladı.
“FENERBAHÇELİLİĞİNİZ NEREDEN GELİYOR?”
“Hep attığınız gollerle anılıyorsunuz, ancak o dönemleri takip edenler bilir ki aslında Cemil Turan sayısız gol pasına da imza atıyordu. O dönemlerde sayılsaydı asist krallıkları da özgeçmişinizde önemli yer tutacaktı… Fenerbahçe günlerinize gelmeden önce şöyle bir anektodunuz var İstanbulspor’da oynarken Fenerbahçe’nin bütün maçlarına gelirmişsiniz. Fenerbahçeliliğiniz nereden geliyor?”
Hep gol kralı olarak anıldım tabii ki ama futbolculuğumda benim birinci amacım gol attırmaktı. Arkadaşlarıma boş alanlar yaratmayı severdim. Oyun karakterim buna daha yakındı. Bizim zamanımızda gol atmak da çok kolay değildi. Takımların 10 kişiyle savunma yaptığı olurdu. Sahalar çok kötü, topa bir vuruyorsunuz sekip başka yere gidiyor…
Ailemiz Fenerbahçeliydi, aileden Fenerbahçeliyim yani. Çocukluğumda başladı bu renklere aşkım. Fenerbahçe’de oynamadığım zamanlarda bile maçlara gelirdim. Yenildiğimizde üzüntüden ağlardım. Fenerbahçe’ye geliş hikayeniz de ilginç. O dönemde transfer rekoru kırılıyor ve İstanbulspor’a büyük para kazandırıyorsunuz…
Benim Fenerbahçe’ye gelmemde rahmetli Emin Cankurtaran’ın çok büyük emekleri var. Rahmetli bana transferim döneminde “Bu formayı giydiğin sürece, bu takımda oynayan veya sonradan gelen futbolcular içinde en yüksek parayı sen alacaksın” dedi. Para hiçbir zaman önemli olmadı benim için ama böylesi bir cümleyle yüceltilmek çok önemliydi.
Zaten başkanla görüşmemiz öncesinde iki kulüp anlaşmıştı ve rekor transfer ücretiyle İstanbulspor’a da para kazandırarak çocukluk özlemime kavuşmuş oldum.
“ÇOK GENÇTİM. CESARET EDEMEDİM”
“Türkiye liglerinde yabancı sayısı artttıkça yerli futbolcularımız Avrupa kulüplerine daha çok transfer olmaya başladı. Ama senin döneminde yurtdışında oynayan Türk futbolcu sayısı çyok denecek sayıdaydı. Ama o yıllarda Avrupa’nın büyük takımları seni takip ediyordu. Neden yurtdışına gitmedin?”
Benim Avrupa hikayem aslında İstanbulspor’dayken başlamıştı. İstanbulspor’da oynarken bir ağabeyimiz vardı David. Kendisi aynı zamanda Arsenal’in üyesiydi. Uzun süre beni takip ettiler kendisi beni Arsenal’e götürmek istiyordu. Çok genç yaştaydım ve aslında cesaret edemedim diyebiliriz. Ama o zamanki aklımız, gençliğimiz ve Türkiye’de oynamak sevdamız nedeniyle gerçekleşmemişti transfer. Sonra Fenerbahçe’de oynarken PSV’nin Avrupa’da çok önemli olduğu yıllarda böyle ciddi bir teklif gelmişti. 78-79 sezonunda Eylül ayında Avrupa Kupası elemelerinde İstanbul’da PSV’yi 2-1 yendik. Hollanda’daki maçta en iyi futbollarımızdan birini oynuyorduk takım olarak. Ama öylesine şanssız bir maçtı ki adamların her vurdukları gol olurken bizim son vuruşlarımız kaleciye, direğe takıldı durdu. Maçı 6-1 gibi farklı bir skorla kaybettik ve elendik. O maçtan sonra gelmişler ve istediklerini söylemişler. O zaman rahmetli Faruk Ilgaz başkanımızdı. Bana “Fenerbahçe bu transfer-den çok para kazanacak. Kulüp’ün menfaatleri için kabul et” dedi. 32 yaşındaydım 1 yıl sonra futbolu bırakmayı düşünüyordum. PSV’li temsilcilere de bunu söyledim ama adamlar “Sen gel, biz seni en az 3 yıl daha oynatırız” dediler.